Hakasların Kadim Ritüeli: Gökyüzü Kurbanı
Sibirya’nın tarihle iç içe geçmiş topraklarında yaşayan Hakas halkı, Türk-Moğol dünyasının en eski ve en saf inanç sistemlerinden birini, yani gökyüzü tapınmacılığını günümüze kadar taşımıştır. Bu kadim ritüelin kalbinde, her yıl büyük bir saygıyla gerçekleştirilen “Tigir Tayığ” (Gökyüzü Kurbanı) töreni yer alır. Binlerce yıl öncesine dayanan bu uygulama, sadece bir ibadet şekli değil, aynı zamanda Hakasların evren, doğa ve ruhani varlıklarla kurduğu derin bağı yansıtan detaylı bir yaşam biçimidir.
Tigir Tayığ: Tarih Boyunca Bir Miras
“Tigir Tayığ” geleneği, eski Türk zamanlarından beri bilinmekte olup, 20. yüzyılın ilk yarısına kadar Hakasların tüm etnik grupları arasında aktif olarak uygulanmıştır. N.F. Katanov, S.D. Moynagashev, L.P. Potapov gibi önemli araştırmacılar ve özellikle V.Ya. Butanaev’in çalışmaları sayesinde bu eşsiz ritüel detaylarıyla belgelenmiştir. Butanaev, Büyük Mavi Gökyüzü’ne ibadet edilen yüzden fazla kutsal dağ tespit etmiş; bunlardan 20’si doğrudan “Tigir Tayıçan Tağ” (Gökyüzü Kurbanı Dağı) adını taşımaktadır.
Bazı bölgelerde, örneğin Ulen, Kamışta ve Ninya nehir vadilerinde, tören her yıl farklı dağlarda yapılır, ancak her üç yılda bir başlangıçtaki kutsal yere geri dönülürdü. Bu döngü, Hakasların doğa döngülerine ve kadim mekanlara duyduğu derin saygıyı gösterir.

Kurbanın Zamanı ve Mekanı: Kutsal Dağların Çağrısı
“Tigir Tayığ” töreni, her yıl Temmuz ayında, beyaz dolunay zamanında gerçekleştirilirdi. 20. yüzyılın başlarında, bu ibadetin pazar günleriyle de ilişkilendirildiği görülmüştür. Bin kişiye kadar katılımcının bir araya geldiği bu törenler, kutsal dağların zirvelerinde yapılırdı.
Bu törenlerde katılımda belirli kurallar vardı:
- Yalnızca erkekler ve cinsel olgunluğa erişmemiş kız çocukları (“hıs olğan”) törene katılabilirdi.
- Kadınların dağa tırmanması kesinlikle yasaktı; ya evde kalır ya da dağın eteğinde beklerlerdi.
- “Tigir Tayığ”ın sırlarını kadınlara veya “yabancılara” (Ruslara) açıklamak da yasaktı. Bu yasağı çiğneyen erkeklerin bizzat kurban edileceğine (“tayığ parar”) inanılırdı.
Şamanların Rolü ve Yönetim: Tös Pazı’nın Liderliği
Şamanların “Tigir Tayığ”a katılmasına izin verilmezdi, çünkü onlar yeraltı tanrısı Erlik Han’ın kirli varlıkları olarak görülürlerdi. Erkek şamanlar törene ancak sıradan bir insan (“hal”) gibi, şamanik giysileri ve aksesuarları olmadan gelebilirlerdi. Kadın şamanların ise o gün, kendi evlerinde veya başka köylerde ayin yapmaları Hakas toplumu tarafından engellenirdi.
Törenin organizasyonundan “tös pazı” (dini cemaatin başı, kelimenin tam anlamıyla “temelin başı”) sorumluydu. Her üç yılda bir yeniden seçilen “tös pazı”, görevini devralırken “purhan pasçı” (ayin yöneticisi) tarafından kendisine bir geçiş asası (“ah sabıt”) verilirdi. Bu asa, görev süresi boyunca erkek yurdunun çatısı altında saklanırdı.
Kurban Hazırlıkları: Beyazın Kutsallığı
“Tigir Tayığ” dini bayramına hazırlıklar bir ay önceden başlardı. Cemaat başkanı, kutsal dağa kuru odun ve fıçılarda su taşırdı. Tören günü sabah erkenden o, ilk olarak kült yerine tırmanır, yanına nesiller boyu aktarılan ve yüzyıllardır Büyük Gökyüzü’ne hizmet eden antik bronz kazanı (“küler hazan”) getirirdi. Kazan, üç taştan oluşan bir sacayağı üzerine yerleştirilirdi. “Tayığ”da bu kazandan başka metal kap kullanılmazdı; tüm diğer kaplar ahşap veya deridendi.
Kurban için üç yaşında, yanakları veya kulakları siyah olan beyaz bir koç getirilirdi. Tamamen siyah veya tamamen beyaz kuzular kurban edilmezdi. Ancak beyaz bir koçun dilinin kenarları kararmışsa, kurban edilebilir sayılırdı.
Ritüel huş ağacının (“pay hazıç”) yanına, Ak Yaratan – Ak-Huday’ın bineceği kutsal beyaz at (“ızıh”) için bir at kazığı çakılırdı. Atın yelesine ve kuyruğuna beyaz ve mavi “çalama” şeritleri örülürdü. Ritüel fetiş olarak, ayin yöneticisinin omuzlarına attığı beyaz Hakas gömleği (“ah çağa” – kelimenin tam anlamıyla “beyaz yaka”) kullanılırdı. Kutsal huş ağacının altına ise bir sunak (“altın siree” – kelimenin tam anlamıyla “altın masa”) kurulurdu.

Kutsal Gıdalar ve Yasaklar
Gökyüzü ibadeti için özellikle “beyaz” yiyecekler gerekliydi:
- Beyaz kısrak sütü (kaynatılmış)
- Beyaz inek sütü (kaynatılmış)
- Beyaz Hakas peyniri (“pızılağ”)
- Süt köpüklerinden yapılan bir yemek olan “örsmä”
Bu törenlerde alkollü içecekler (araka dahil), tütün, ekmek ürünleri, balık ve tuz kesinlikle yasaktı. Hakasların sevdiği bir yemek olan kan sucuğu ise tüketilirdi.
Tigir Tayığ’ın Üç Aşamalı Ritüeli
Ayin yöneticisi “purhan pasçı”, “Tigir Tayığ” sırasında özel beyaz bir giysi (“ah kip”) giyerdi. Bu giysi, omuzlarına atılan beyaz Hakas gömleği “ah çağa” ve tepesi bir buçuk arşın uzunluğunda beyaz ve mavi “çalama” kurdelelerle süslenmiş bir kız başlığı (“altın sahpa”) içerirdi. Diğer tüm katılımcıların aksine, “purhan pasçı” başlığını çıkarmaz ve “çalama”larını kutsal huş ağacına bağlamazdı. Her yıl “Tigir Tayığ”dan önce cemaat başkanı şapkasına yeni bir kurdele takar ve direğe dikilen “tur” (bayrak) için yeni bir kumaş verirdi. Bayramdan sonra “purhan pasçı” başlığından eski kurdeleyi çıkarır ve “tös pazı”na teslim ederdi.
Gökyüzü Kurbanı üç aşamadan oluşurdu:
İlk Aşama: “Pay hazıç” (kutsal huş ağacı) etrafında toplu halde yürünerek dualar okunur, kısrak sütü serpilirdi. Güneşin doğuşuna doğru “tööör” diye bağırılarak eğilinirdi. Ardından kurbanlık hayvan kutsal huş ağacının etrafında dolaştırılır, kanı yere akıtılmadan “özen” yöntemiyle kesilir (kan ateşte yakılırdı). Kutsal huş ağacının doğu tarafına, cemaat başkanı tarafından gümüş çakmağıyla yakılan “ulur ot” (büyük ateş) adı verilen kurban ateşi kurulurdu. Bronz kazandaki suda, koçun sağ yarısı, sağ ön ayağı, kalbi ve böbrekleri kaynatılırdı. Akciğerler buharda pişirilirdi. Karaciğerden ise sadece “Tigir Tayığ”da hazırlanan ve mutlaka ilk olarak kurban masası “altın siree” üzerine konulan “sohaçı” (şiş kebap) yapılırdı. Batı tarafında ise “kiçigot” (küçük ateş) adı verilen ikinci bir ateş yakılır, burada törene katılan herkes için yemek hazırlanır, ardından et kalıntıları yakılırdı.
İkinci Aşama (Metinde doğrudan ayrı bir aşama olarak belirtilmemiş, ilk aşamanın devamı gibi anlatılmıştır): Yemeklerin hazırlanması ve etin takdimi.
Üçüncü Aşama: “Pay hazıç” etrafında sıcak etle üç kez dolaşılırdı. Tüten koyun eti parçaları, huş ağacı dallarından yapılmış ritüel bir tepsiye konulurdu. Cemaat başkanı “tös pazı” tepsiyi iki eliyle kaldırır ve “purhan pasçı”yı takip ederdi. Et soğuduğunda, yerine bronz kazandan sıcak parçalar konulurdu. Üç kez dönme hareketi, sıvılar serpilerek eşlik edilirdi: ilk turda köpüklü süt, ikincide parçalanmış kalp ve akciğerli süt, üçüncüde ise parçalanmış “pızlağ” (peynir) içeren et suyu. Her dönüş, doğu tarafında durularak herkesin eğilmesi ve “tööör” diye bağırmasıyla sona ererdi.
Törenin ardından “purhan pasçı”, ritüel tepsiden “ölçey” (mutluluk için) et parçalarını tören katılımcılarına dağıtırdı. Üçüncü aşama tamamlanana kadar kimse yemeğe başlamazdı. Daha sonra yere at örtüleri veya huş dallarından örülmüş “salacığ” (yeşil örtüler) serilir ve ziyafete başlanırdı. Ziyafetten sonra gençler oyunlar oynar, at yarışları yapar ve geleneksel “körse” güreşleri düzenlerdi. Eve döndüklerinde, cemaat başkanı “tös pazı”, törenin saygıdeğer katılımcılarını kutlamaya devam etmek için evine davet ederdi.
Hakasların “Tigir Tayığ” ritüeli, onların göksel ve dünyevi ile olan derin, karmaşık ilişkisini gözler önüne serer. Bu tören, sadece bir ibadet değil, aynı zamanda Hakas kimliğinin, tarihinin ve doğayla uyumlu yaşam biçiminin ayrılmaz bir parçası olan canlı bir kültürel mirastır.
Kaynak: V. Ya. Butanaev, K. M. Torbostaev (https://nbdrx.ru/pdf/staty/ax0000027_104.pdf) – Uluyer.com (Türkçe çevirisi ve anlamlandırılması tarafımızdan yapılmıştır, izinsiz kullanılması yasaktır.)